Logo Tasarımı: Doğmamış Çocuğa Don Biçmek

Sener Soysal
3 min readMar 28, 2020

--

Ticari olarak tasarım işleri yapmaya başladığımda logo tasarımları için bir sloganım vardı: “Doğmamış çocuğa don biçilir.”

Arkadaşlarımın çoğunu uzunca bir süre gülümseten ve akıllarında logoya dair bir fikir kalmasına sebep olan bir cümleydi. Süreç içinde pek çok kişiyle don biçmeyi konuştuk. Yüksek lisans başvuru portfolyomda da yaptığım logolar yerine sadece bu cümleyi koymuştum. Şu an biraz deli cesaretiymiş gibi düşünsem de, aslında tasarım üzerine yaklaşımım konusunda belki logo örneklerinden daha çok fikir veriyordu.

Cümlenin eğlencesi bir yana, yeni kurulan bir işletme için süreci düşünelim: Bir şirket kuruyorsunuz ve amacınız doğal olarak kar elde etmek. Bunun için ön araştırmayla, tecrübeyle, akademik birikimle ya da belki mirasla bir alana odaklanıyorsunuz. Yaptığınız işin çekirdek kısmı “ürün/hizmet” dışında pazarlama, satış gibi bir sürü alanı daha düşünmeniz gerekiyor. Bunlardan biri de kurum kimliği. Bunu yaparken de haliyle çeşitli öngörüler, hisler, planlar, hedefler ile ortaya bir çerçeve çıkarıyorsunuz. Bu çerçeveye “brief” diyerek biz de bu henüz doğumu gerçekleşmemiş çocuk için logo yapıyoruz. İster istemez bazen don tam oluyor, bazen ufak bir lastik ekleyip düşmesin diye sıkıştırmak gerekiyor. Zaten hiç durmuyorsa bir problem olduğu kesin. Özünde tasarımcı olarak yaptığımız sadece don; bu metaforda doğurtan doktor tasarımcı değil. Eğer çocuğun üzerine titrenir iyi bakılırsa, her şey ahenk içinde iyiye gidebilir. Bazen ise olmuyor ve işletme hayatına devam edemeyebiliyor. Neticede bu bir takım oyunu ve tasarım işin sadece bir parçası.

“Doğmamış çocuğa don biçmek” tabiri yeni kurulan işletmeler için geçerli. Ama öte yandan logo ve kurum kimlikleri şirket ihtiyaçlarına göre değişebilir, gelişebilir. Yani çocuk büyümeye başladı ve biçilen don küçük geliyor. Bu da gayet olası. Ancak bazen işletme sahipleri/yöneticileri yıllardır aşina oldukları logolarını bırakmak istemiyorlar. Bu durum da şunun gibi; çocuk büyümüş koca adam olmuş, ama hala tarzan gibi geziyor. Artık gömlek pantolon almanın zamanı gelmedi mi? Aslında artık kurum kimliği yeterli gelmiyorsa, bu şirketin büyüdüğü anlamına geliyor.

Bir diğer nokta da, uygunsuz giyim. Denize ceketle girmek, kışın şortla gezmek, bir düğünde damat olmamanıza rağmen damatlıkla oturmak… Ve tabi takım elbise giydirilmiş çocuk olmak:) Bazı işletmeler de hedef kitlelerini, ürünlerini, şirket kültürlerini yansıtmayan logo ve kurum kimliklerini kullanıyorlar. Bazen farkında değiller, bazen ise bizzat ısrar ediyorlar.

Takım elbiseli çocuk deyince, bir internet fenomeni ASKO geliveriyor aklıma.

Mesela şunu hayal edemiyorum: ŞOK’u düşünün, ama logosu siyah, tipografisi incecik ve havalı hale getirilmiş. Uzaktan bakınca “Daha ucuzu yok!” diye bağırmıyor da, “Pahalı görünüyorum, üstelik kozmetik/gözlükçü/giyim mağazası da olabilirim” diye sesleniyor.

macro center gibi şok, şok gibi macrocenter. sizce artık hangisi “ben ucuzum” diyor? :) ©senersoysal

Şaka bir yana BİM, Şok, Migros, MacroCenter hedef kitleleri çok net olarak planlanmış ve işyeri tasarımından flyer’larına kadar buna göre hazırlanıyor. O yüzden de bu dört markayı da kendi hedefleri dahilinde çok başarılı buluyorum. Şok ile macrocenter’ın görsel dilinin kıyaslanmasına karşıyım. (Ki bu başka bir yazının konusu. Başlığı da “Apple gibi olsun.”)

Herhangi bir müşteriyle görüşürken “Bu böyle olmaz!” diye kestirip atmak, mizaç olarak bana uygun değil. Bunun yerine neden olamayacağını böyle metaforlarla anlatmayı ve empati kurmaya yönlendirmeyi tercih ediyorum. Bu tip tüm anlatımların hem tasarıma/tasarımcıya bakış açısını değiştireceğini hem de genel olarak görsel kültürün gelişmesi için önemli olduğunu düşünüyorum.

Şimdiye kadar pek çok yeni işletme için logo yaptım. İlginçtir, bazı çocuklar hiç olmadı, biçilmiş donları öylece atıl kaldı. Bazıları istikrarlı biçimde büyümeye devam ediyor, beğeniler ulaşıyor bana da. Ama günün birinde benim ya da bir başka tasarımcının güncellemeye gitmesi de olası.

Bazı işletmeleri ise yaşına uygun halde yeniden giydirdim, bazense giyim için belirlenen global kuralları katı biçimde uyguladım.

İşin özü, tasarım da bir yerde terzilik gibi. Terzi işi gibi ölçe tarta çalışıyoruz. Ailemin tasarımla ilgilenen tek bireyi olsam da, üç kuşağa sığmış belki on büyüğümün mesleği terzilik. Kim bilir, belki o yüzden seviyorumdur bu metaforu.

--

--

Sener Soysal
Sener Soysal

Written by Sener Soysal

Görsel İletişim Tasarımcısı, Editör, Sanatçı, Dayı ve Amca. www.baht.design www.ortaformat.org

No responses yet